İnsan neden mutsuz olur? Ve ne ile ve nasıl mutlu olur? Ne yaparsa veya yapamazsa insan mutlu oluyor ve olamıyor? Fakir ve yoksul insan mı mutsuz oluyor? Ama öyle fakir ve yoksul insanlar var ki; gayet mutlular. İnsan karnı doyunca ve nefsanî arzularını yerine getirince mi mutlu oluyor? Bütün bunları yerine getiren milyonlarca insan var; ama onlar da mutsuzluklarını izhar ediyorlar. Sevenler kavuşunca mı mutlu oluyorlar? Ama sonradan birbirlerini görecek halleri kalmıyor… Sevenler kavuşamayınca mı mutsuz oluyorlar? Sevipte kavuşamayan ve ancak buna rağmen gayet mutlu olanları görüyoruz. O halde ne? İnsana neyi vermeliyiz ki; mutlu olabilsin.. Neyi yapsın ve yapmasın ki mutlu olabilsin.. Evet, insan önce neyi aradığını ve nerede ve nasıl bulacağını bilmeli! Bunu bilemezse insan mutlu olamaz.
İnsanın mutlu olabilmesi için önce kendisini tanıması lâzım. İnsan; bütün taraflarıyla ve cepheleriyle (enfüsî ve afakî) kendisini tanıması gerekiyor. İç dünyasını, ruhiyatını, manevi cephesini… Bedeni ihtiyaçlarını, nefsinin arzularını bilmeden ve tanımadan insan mutlu olamaz. Yani insan kendisini tanıyacak, bilecek ki; mutluluk reçetesini yazabilsin. Bütün bunlar bilinmeden, insanın niçin mutlu olamadığının cevabı bulunamaz. İnsan kendisini tanımadan, bilmeden nasıl mutlu olacak? Veya mutsuzluğunun sebebini nasıl çözecek?
Evet, insan kendi hakikatini bilmedikçe mutsuz olur. Ne yaparsa yapsın…
Şeyh Galip Hazretlerinin buyurduğu gibi;” Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen/ Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.” Kendini hor görme; hoşça bak. Âlemlerin, yaratılmışların en seçkini, en değerlisi sensin! Bütün âlemler, varlıklar sende dürülmüşte bilmezsin!
İnsan bu hakikatini bilmezse; varlık içerisinde yüzse de mutsuzdur; yoksulluk içerisinde sürünse de mutsuzdur. İnsanı mutlu eden varlık değil; o varlık içerisinde “Hak”kı bulup, “Hak” ile yaşayıp, O’na ram olabilmektir. Kendi hakikatini bilip, Yüce Yaratıcı’ya giden merdivenlerde yürümek ve yükselmektir. Tasavvufi tabirle seyr-ü sülûk halidir… Yani kulluğunun şuurunda olmak.. Ve ne kadar kul olabilirse o kadar mutlu olabilmek. İşte esas ölçü budur!
İnsan bu hal üzerinde olursa, yoksulluk içerisinde olsada mutludur. Hasta olsa da, sevdiğinden ayrı olsa da mutludur. İnsan neden var olduğunun şuurundadır. Onun için yoksulluk hali onun mutluluğuna mani değildir. Olamazda. Hastalıklar ve sevgiliden ayrılıklar da… Ama bu hakikatten habersiz olursa; varlık deryasında yüzse de yine mutsuzdur. Neden? Hakikatini bilmediğinden. Niçin geldiğinden habersiz oluşundan… Kendinden haberi olmayan insan, mutluluktan nasıl haberi olacak? Allah aşkına nasıl mutlu olabilecek?
İnsan Hazreti Allah’a yürüyüşünde, ona vasıl olma yolculuğunda ne kadar günahlardan uzak olursa o kadar mutlu olur. Günahlar aynı yılan gibidir. İnsanı o yolda daima sokarlar ve yolda kalmasına sebep olurlar. İşlenen her günah kalbe siyah bir noktacık olarak düşer. Bu çoğaldıkça kalp simsiyah olur. Ve insanı daima sıkar. Bunaltır. Varlık içerisinde olupta mutlu olamayan insanların hali tam da budur. Ancak insan yoksul olur; fakat seyr-ü sülûk yolunda olur ve günahtan beride durur. Allah’a vasıl olma duygusu, onların baştanbaşa mest olmalarına vesile olur. Fakir olupta mutlu olan insanların halide tam da budur.
“Hak”la berabersen, zehirde yutsan mutlusun! “Hak”tan ayrı isen; balda yesen mutsuzsun!
O’nunla-Celle Celâluhû- olan mutludur. O’nunla-Celle Celâluhû- olmayan mutsuzdur! Nerede, kiminle ve hangi halde olursa olsun!