Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hazretleri; “Küfür devam eder, zulüm devam etmez!” buyuruyor. Ne kadar manidar… Küfür üzerine hayatiyet var; ancak zulüm üzerine yok! Demek ki; zulüm, küfürden daha eşed! O güzel insan, tevhid dininin Peygamberi (s.a.v) insanlığın hayatiyetini devam ettirebilmesi için adaletli olmasını, zulümden beri olmasını izhar buyuruyor.
Ne yazık ki ülkemizde Efendimizin (s.a.v) sözlerini dikkate alan bir adalet sistemimiz yok. İnsanları ve bilhassa mazlumları oyalayan ve gözlerini boyayan, sözüm ona bir adalet sistemi var. Zamandan zamana, mekândan mekâna ve şahıstan şâhısa göre değişen bir adalet sistemi! Bunun adı da adalet olarak 93 yıldır yutturulmaktadır. Yutmuyoruz ama, çaresiz yutkunuyoruz!
Oyalayan ve göz boyayan bir adalet (!) değil; hakkı yerine koyan ve hakkı haklıya teslim eden ve zalime hak ettiği cezayı veren gerçek bir adalet… Zamandan zamana, mekândan mekâna ve şahıstan şâhısa göre değişen bir adalet değil… Herkesi, her yerde ve her zaman, aynı şaşmaz adalet terazisiyle tartan bir adalet… İşte adalet budur!
Ama ülkemizde maalesef bu adalet yok! Oyalayan ve göz boyayan bir adalet (!) var. Şahıstan şâhısa göre değişen ve zamandan zamana göre farklı uygulanan bir adalet var. Sen gel masum insanı öldür.. Sen gel yolda yürüyen insanı gasp et.. Sen gel bir yeri soy.. Arabayı çal.. Adamın bütün banka hesaplarını boşalt.. Sahtekârlık, dolandırıcılık, hırsızlık yap.. İnsanlara tecavüz et..Bütün bunlara karşılık birkaç yıl cezaevi stajından sonra uzmanlaşarak tekrar piyasaya dön!
Oh! Ne güzel Türkiye be! Dünyada var mı böyle bir ülke?
Bu, suçlu ile adalet sistemi arasında oynanan cezaevcilik oyununa artık bir son verelim. Yoksa bu saçma adalet oyunu ile ülkeyi bitireceğiz. Suçun karşılığını veren ve hakkı yerine koyan bir adalet sistemi artık vacip oldu. Cana can, mala mal… Can aldığı zaman canının alınacağını bilen biri, kimsenin canına kıyamaz. Çünkü herkesin canı tatlıdır. Onun için bir insan kendi canını düşünerek kimsenin canına kastedemez. Birinin malını çaldığı veya gasp ettiği zaman, elinden o mal kadar malın alınacağını veya onun karşılığı olan bir cezayı çekeceğini bilen biri; bu suçu işleyebilir mi? Onun için cana can, mala mal… Kesinlikle ceza hukukunun temel mantığı bu olmalı. Güçlüleri koruyan, mazlumları da oyalayan ve gözlerini boyayan Roma katolik hukuk sistemi çöpe atılmalı. Roma’yı batıran hukuk sistemi bizi mi ihya edecek? Allah aşkına şu garabeti görüyormusunuz? Adalet sistemimizin temel mantığı “Hak”ka dayalı kısas olmalı. Çünkü kısasta hayat vardır!
Hazreti Allah Kur’an-ı Keriminde; ”Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın, (öldürülür) Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.” “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.” buyuruyor. (Bakara: 178,179) Suçluya suçunun tam karşılığı olan ceza verilmeli. Temel mantık bu olmalı. Bu olmadığı müddetçe; mazlumlar zulüm görmeye, zalimler de korunmaya devam edecektir.
Onun için kesinlikle diyorum ki; cana can, mala mal… Yani suçlu can almışsa canı alınmalı, mal almışsa malı alınmalı. Malı yoksa, onun karşılığı olan bir ceza almalı. Başka türlü adalet yerini bulmaz ve toplumun maşeri vicdanı da rahat olmaz. Maşeri vicdanı rahat olmayan toplumlarda da huzur olmaz. Bir yerde adalet var mı; millet ve devlet var ve hayat var! Adalet yok mu; orada ne devlet var, ne millet ve ne de hayat…