ŞEYH GUBÂRÎ VE AKŞEHİR TARİHİ
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Abdullah Uğur

Abdullah Uğur

DÜŞÜNCE NOTLARI

ŞEYH GUBÂRÎ VE AKŞEHİR TARİHİ

06 Mayıs 2016 - 14:50

                                                                     

 

                Değerli tarihçi Dr. Muharrem Bayar’ın yazmış olduğu “Akşehir Tarihi” adlı eserini takdirlerimle okudum. Ve bir Akşehir’li olarak kendisine minnettar olduğumu da ifade ettim. Bu eserde hata, kusur ve eksiklik aramak bizim haddimiz değil. Hele Muharrem abi gibi 50’nin üzerinde eser vermiş bir yazarın kitabında… Böyle değerli bir tarihçinin eserini tenkit etmek ve hatalarını yazmak…   Ne mümkün!

                Fakat âcizane, kendisine gözden kaçmış birkaç noktayı işaret etmiştim. Geçenlerde yanıma geldiler.”Akşehir Tarihi adlı kitabımın ikinci baskısı yapılacak. Kitapta gördüğün gözden kaçanlar ne ise onları belirt.”dedi. Buna istinaden bu yazıyı kaleme aldım.

Gözden kaçanlardan birisi, Şeyh Gubârî ile ilgili. “Akşehir Tarihi”nin 522. sayfasında bulunan Şeyh Abdurrahman (Gubârî) ile ilgili bölümde Şeyh Gubâri’nin Konya’da Şeyh Vefa Camii şerifi sahasında ki hücrelerde kaldığı belirtilmiştir. Bu bilgi tarihi kayıtlarla çelişmektedir. Faik Reşat’ın “Eslaf” adlı eserinde Gubârî ile ilgili bölümde ( s. 111) şu bilgiler verilmektedir:

“Asıl adı Şeyh Abdurrahman’dır. Konya’ya bağlı Akşehir’de doğmuştur. Memleketinde tahsilini yapıp tamamladıktan sonra, Nakşibendî şeyhlerinden Şeyh Abdüllatif Efendi’den inabet almış, bundan sonra Mekke ve Medine’yi de ziyaret etmiş, 960 (1552) tarihinde İstanbul’a gelmiş ve Şeyh Vefa Camii şerifi sahasında ki hücrelerden birinde yerleşmiştir.

Bir müddet sonra Hacılar Kafilesi kadılığı ile tekrar Hicaz’a gitmiş, ölüm tarihi olan 974 (1566) senesine kadar mücavir olarak orada ikâmet etmiştir.

Vefa’da hücre hayatını yaşarken şu beyti kapısının üstüne bir kitâbe olarak yazmıştır:

                               Ser-i Kûy-ı Vefâ’nın hâk-sâri

                               Ayaklar toprağı miskin Gubârî   

Tezkere-i şuâraların yazdıklarına ve şu beytin bile mânâsına bakıldığı zaman kendisinin derviş mizaçlı, kanaatkâr, mütevazı bir zat olduğu anlaşılmaktadır. Anlatıldığına göre “üstüne redifli beş beyitlik bir gazel yazıp, zamanı şairlerinin bu gazele söyledikleri nazîrelerle birlikte şeyhülislam ve tanınmış şairlerden Sâdi Efendi’ye takdim eylediği zaman, Sâdi Efendi, Gubârî’nin gazelinin ötekilerden üstün olduğunu belirtmiş ve şu zarif beyitle cevap vermiştir:

                Zeyd şair dâvâ-yı rüchân ederse vechi var

                Hüsn-i nazmı dâldır zira bu dâvâ üstüne.”

Gubârî’nin şiirlerinden seçilmiş birkaç örnek:

                Ey Gubârî bu cihan içre benim

                Kimse eş’ârıma toz konduramaz

                Meğer ol kâtib-i müsta’cil kim

                Hatt-ı şi’rim kuruyunca duramaz.

                                               ***

                Ey Gubârî ele girmezse şerâb işte gubâr

                Su bulunmazsa, zarûrette teyemmüm câiz.  Saygılarımla… 

Not: Bu vesileyle Miraç Kandilinizi kutlar, sağlık ve saadetler dilerim.

     

 

 

Bu yazı 62294 defa okunmuştur .

Son Yazılar