Türküler geleneklerimizi, kültürümüzü anlattığı gibi çoğu zaman da sevinçlerimizi, acılarımızı, korkularımızı anlatır. “Ah Bir Ataş Ver” türküsü de eğer kulak verirsek bize 81 denizcinin fedakarlığını, babalarına kavuşmak isteyen çocukların göz yaşlarını, yavrusunu bekleyen annelerin feryatlarını ve haftalardır eşinin geleceği günü hesaplayan kadınların hasretini anlatır. Bu türkü 4 Nisan 1953 gecesi, akıllarımıza ezgisiyle değil yürekleri paramparça eden hikayesiyle kazınmıştır. Hikayesini bilip de söyleyen her sanatçıyla birlikte yeniden can bulmuş, kalpleri ilk günkü kadar acıtmıştır.
Korkunç Ses
1953 yılı 3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece, Çanakkale Boğazı’nda yorgun yorgun yol alan Dumlupınar denizaltısı bir an önce sevdiklerine kavuşmak isteyen 81 denizciyi taşıyordu. NATO tatbikatını başarıyla tamamlamış olmanın verdiği gururla yol alan denizaltı, aynı zamanda yaklaşan vuslatın heyecanını da taşıyordu. Ama tam o sırada bu büyülü ortamı bozacak korkunç bir ses olmuştu. Dumlupınar denizaltısı İsveç bandıralı “Naboland” gemisi ile seyrine satıhta devam ederken çarpışmıştı. Dumlupınar denizaltısının burun kısmı ve makine dairesi ağır bir şekilde hasar alarak batmaya başlamıştı. Gemide bulunan 81 mürettebattan sadece 22’si geminin kıç torpido bölümüne geçerek suların arasında hızla kaybolan Dumlupınar denizaltısıyla birlikte derinlere doğru yol almaya başlamışlardı. Çarpışma anında köprü üstünde bulunan 8 denizci ise kurtulmak için boğazın kapkara sularıyla mücadele ediyorlardı. Ama ne yazık ki 2 tanesi pervaneye takılıp parçalanarak, biri de daha fazla mücadele edemeyip boğularak şehit olmuştu.
Vatan Sağ Olsun
Mahsur kalan 22 kişi, Dumlupınar denizaltısı batmadan hemen önce yüzeye battı şamandırası fırlatmıştı. O günün sabahında çevreden geçen balıkçı tekneleri battı şamandırasını görmüş, hemen yetkililere haber vermişlerdi. TCG Kurtaran ve dalgıçlar batan Dumlupınar denizaltısındaki 22 denizciyi kurtarmak için derhal Çanakkale’ye gelmiş ve hızla çalışmalara başlamışlardı. Battı şamandırasına bağlı telefon kullanılarak mahsur kalan 22 denizci ile iletişim kurulmuştu. Arama kurtarma ekibinin komutanı, mahsur kalan denizcilere “Sizi kurtaracağız.” diyerek moral vermişti. Ancak kendisi de bunun hiç kolay olmayacağını hatta imkansıza yakın olduğunu biliyordu. Belki de Astsubay Selami Özben de böyle olduğunu biliyordu ve bu yüzden sadece “Sağ olun. Vatan sağ olsun!” diyebilmişti. Daha sonraki konuşmalarda mahsur kalan denizcilere oksijeni idareli kullanmaları adına gerekmedikçe konuşmamalarını, şarkı söylememelerini ve sigara içmemelerini tembihlemişlerdi.
Son Konuşma
Dalgıçlar ne kadar denerlerse denesinler denizaltının battığı derinliğe ulaşamıyorlardı. Gemiye 11 metreyle en çok yaklaşan dalgıç baygınlık geçirmişti. Ancak 15 saat sonra basınç odasında kendine gelebilmişti. Rivayete göre kurtarmanın başarısız olacağının farkına varan komutan 22 denizciye haber göndererek “Artık konuşabilir, şarkı söyleyebilir hatta sigara bile içebilirsiniz.” demişti. “Ah Bir Ataş Ver” ise bu sözden sonra 22 denizcinin söylemeye başladığı türküydü. İşin rivayet kısmını geçersek aslında plana göre dalgıçlar battı şamandırasına bağlı telefon kablosuna tutunarak Dumlupınar denizaltısına ulaşacaklar ve TCG Kurtaran’daki çan telini denizaltının kurtarma kapağına takacaklardı. Fakat plan hiç de umulduğu gibi gitmemişti. Dalgıçların o derinliğe inememesi ve battı şamandırasının kopan telefon kablosuyla bütün umutlar sona ermişti. 22 denizciden geriye sadece telefon konuşmaları kalmıştı.
- Alo... Dumlu?
- Evet... Dumlu.
- Efendim hava biraz fenalaştı.
- Morallerinizi bozmayın. O hava size daha 2 gün yeter. Sen çocukları yatır. Sigara içmeyin.
- Yok efendim, hepsi yatıyor. Sigara da içmiyoruz. Işık da yok. Karanlıktayız.
- İhtiyaç lambalarını kullanmayın, ileride lazım olacak.
- Kullanmıyoruz zaten. Birinin ışığı çok zayıfladı.
Bu konuşmadan yarım saat sonra denizaltıyla yine iletişim kurmaya çalışılmıştı. Fakat bu sefer söylenilenlere cevap gelmiyordu. Telefondan gelen sesler inilti, ilahi ve Allah seslerinden ibaretti.
Yaşama Umudu
Olay yaşandıktan birkaç gün sonra yüzeyde Dumlupınar denizaltısından 2 denizcinin cesedi bulunmuştu. Bu da onların kurtulmak için 90 metre derinlikten yüzeye doğru yüzmeye çalıştıklarını gösteriyordu. Fakat bunu başaramamışlardı çünkü o kadar basınca dayanamayan ciğerleri patlamıştı. Denizcilerden biri Ulvi Erhezar’dı. Kazadan 2 gün önce çocuğu olmuştu. Elbette kendisi de 90 metreden yüzeye çıkmanın mümkün olmayacağını biliyordu ancak çocuğuna kavuşabilmek için küçücük bir umuda bel bağlamıştı. Ama ne yazık ki sevdiklerine kavuşamadan toprağı deniz, tabutu Dumlupınar olan onlarca denizcimiz gibi Ulvi Erhezar’ın da sonu aynı olmuştu. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Onlar gibi eşini, çocuklarını, sevdiklerini geride bırakıp vatan uğruna can veren tüm denizcilerimize de selam olsun!
http://kitabıneksiksayfaları.com/f/çanakkale-deni̇zi̇’ni̇n-di̇bi̇ndeki̇-mezar-“dumlupinar”
YORUMLAR