Günümüzde öğretmenlik gittikçe değer kaybeden, eski dönemlerdeki saygınlığını yitiren bir meslek haline gelmiştir. Oysa üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin konumu korunmaya layık mesleklerin başını çekmelidir. Çünkü öğretmen olmak öğrencinin gözlerine bakıp derdini anlamak, gerekirse yaralarına yapıştırılan bir yara bandı olmaktır. Ama asla dertlerini yansıtmamak, gün içerisinde ne yaşanırsa yaşansın derse gülerek girmektir. Hatta toplumumuza göre asla hata yapma lüksü olmayan bir meslektir. Çünkü öğretmenlerin duyguları yoktur, onların meslek dışında hayatları yoktur hatta onların bu meslekte yaşadıkları hiçbir zorluk yoktur. Öğrenciler daima onları sessizce dinler ve hiçbiri saygıda kusur etmezler. Veliler öğretmene asla akıl öğretmez, çocuklarına öğretmenlerine daima saygı göstermelerini söylerler. Hayal edilen bu olsa da aslında gerçekler hiç de bu şekilde değildir. Tıpkı küçükken çizdiğimiz bacasından dumanlar çıkan ev gibidir. Dışarıdan mutlu bir yuva hissi veren ama içerisini asla bilemediğimiz… Şimdi öğretmenlik ile ilgili size ne söylersem söyleyeyim zorluklarını yeteri kadar açıklayamayacağım. Bu yüzden kelimelerle tarif edemediğim bu mesleği bir öğretmenin gözünden sıcacık bir hikaye ile anlatmayı daha uygun buluyorum. Çünkü kalplere dokunmak zihinlerde geçici yer edinmekten çok daha etkili oluyor.
Ön Yargı ve Eğitim
Mustafa okulun en pasaklı, en yaramaz öğrencilerinden biriydi. Üstelik derslerle de pek ilgilenmiyor, gün boyu camdan dışarıyı izliyordu. Mediha öğretmen Mustafa’yı pek sevmiyor, yazılı kağıtlarında onun yanlışlarını kırmızı kalemle çizmekten adeta zevk alıyordu. Fakat Mediha öğretmen artık Mustafa’nın hal ve tavırlarından iyice rahatsız olmaya başlamıştı. Bu yüzden sürekli Mustafa’nın hareketlerini gözlemleyerek çözüm yolları arıyordu. Çabaladıkça düzelmediğini görerek daha çok sinirleniyor, ister istemez sinirini çocuğa da yansıtıyordu. Ama devamlı olarak “Acaba bu çocuk önceden de böyle miydi?” sorusu aklına kurcalıyordu. Bir gün merakını gidermek için Mustafa’nın eski öğrenci kayıtlarını okumaya karar vermişti. Belki orada yazanlar Mustafa’yı düzeltmesi için ipucu olabilirdi. Hemen evrakları eline alarak okumaya başlamıştı. Mustafa’nın 1. sınıf öğretmeni “ Mustafa çok akıllı, çok uslu bir çocuk. Ödevlerini temiz ve eksiksiz bir şekilde yapıyor. Onun benim sınıfımda olmasını seviyorum.” yazmıştı. Mediha öğretmen bu yazıyı okuduktan sonra çok şaşırmış, bir süre hatayı kendinde aramıştı. Sonra hemen merakla 2. sınıf öğretmeninin yazdığı notu okumaya başlamıştı. O da “Mustafa derslerinde çok başarılı ve sınıfında çok sevilen bir öğrenci. Sadece annesi ölümcül bir hastalığa yakalandığı için zaman zaman onun izleri görülüyor. Zor bir dönemden geçiyor.” diye yazmıştı. Mustafa’nın 3. sınıf öğretmeni de şöyle yazmıştı: “ Mustafa’nın annesinin ölümü Mustafa’yı çok kötü bir durumda etkiledi. Hala çabası var ama babasının ilgisizliği yakında onu etkileyebilir. Acilen gerekli müdahalelerin yapılması gerekiyor.” Mediha öğretmen okudukları karşısında çok etkilenmiş aynı zamanda bu kadar önyargılı olduğu için de utanmıştı. Belki de öğrencileri arasında en sevmediği öğrencisi olan Mustafa’nın bir yıl sonraki değişimini okumak için can atıyordu şimdi. Hemen arka sayfaya geçerek onu da okumaya başladı. 4. Sınıf öğretmeni Mustafa hakkında “Mustafa sessiz, içine kapanık bir öğrenci. Derslere ilgi göstermediği gibi bir de derslerde uyuyor. Sınıfta pek sevilmiyor, pek fazla arkadaşı da yok.” yazmıştı.
Gizli Cevher
Mediha öğretmen artık her şeyi ayrıntılarıyla biliyordu. Mustafa onun gözünde okuduklarından sonra elmas değerindeydi. Artık özellikle onun hareketlerine, tavırlarına çok dikkat ediyordu. Yaptığı her şey Mediha öğretmeni çok etkiliyordu. Ama en çok öğretmenler gününde getirdiği hediye etkilemişti. Mustafa özensiz bir paketin içerisine üzerindeki taşlar düşmüş sahte bir bilezik ve yarısından fazlası kullanılmış bir parfüm koyarak Mediha öğretmene getirmişti. Bazı çocuklar buna gülseler de Mediha öğretmen çok beğendiğini belirterek bileziği takmış ve parfümü bileklerine sürmüştü. Mustafa’nın yüzündeki gülümsemeden onun gönlünü aldığını anlamıştı. Ders çıkışı Mustafa sona kalarak Mediha öğretmene “Öğretmenim, bugün aynı annem gibi kokuyordunuz.” demişti. Mediha öğretmen bu söze saatlerce ağlamıştı.
Her çocuğun içinde bir yerde sevgiye ne kadar da muhtaç olduğuna, çiçek açması için sadece biraz ilgi gösterilmesinin yeterli olduğuna şahit olmuştu bugün. O günden sonra Mustafa’yla özel olarak ilgilenmiş, önceki haline dönmesi için özel bir çaba harcamıştı. Kısa bir sürede Mustafa; Mediha öğretmenin istediği hale kavuşmuş, okuldan mutlu bir çocuk olarak mezun olmuştu.
Öğretmenlik ve Annelik
1 yıl sonra Mediha öğretmen, evinin kapısında Mustafa’dan bir not bulmuştu. Notta, tüm yaşamı boyunca tanıdığı en harika öğretmenin Mediha öğretmen olduğu yazıyordu. 1 yıl sonra yine aynı not gelmişti. Bu notlar her sene bu şekilde gelmeye devam etmişti. Devamlı olarak neler yaptığını, neleri başardığını anlatıp notun en sonuna hala Mediha öğretmenin tüm yaşamı boyunca tanıdığı en harika öğretmen olduğunu yazıyordu. Fakat yıllar sonra gelen mektupta önceki mektuplardan bir farklılık vardı. Bu sefer Mustafa’nın adı uzamıştı. Artık yazının altına adını, Doktor Mustafa Yılmaz ( Tıp Doktoru) şeklinde yazıyordu. Daha sonraki yıllarda gelen mektup ise daha da şaşırtıcıydı. Bu sefer Mustafa, Mediha öğretmene mektupta evlenmek üzere olduğunu yazmış ve düğüne kendisinin annesi olarak katılıp katılamayacağını sormuştu. Mediha öğretmen bu soru üzerine oldukça duygulanmıştı. Elbette o düğüne katılacaktı. Hem de taşları düşmüş bilekliği takıp parfümü sürerek…
Fidandan Ağaca
Düğün günü Mediha öğretmen ve Mustafa yıllar sonra kavuşmuş, sanki senelerdir bir aradaymış sıcaklığıyla birbirlerini kucaklamışlardı. Mustafa, Mediha öğretmene sarılırken kulağına “ Herkes beni terk edip gittiğinde bana inanıp yanımda kaldığınız için teşekkür ederim öğretmenim. Bana önemli olduğumu hissettirip başarabileceğimi gösterdiniz. Size çok şey borçluyum.” demişti. Mediha öğretmen de “ Yanılıyorsun Mustafa, asıl ben sana çok şey borçluyum. Sen bana ön yargılı olmamayı öğrettin. Her öğrencinin içinde cevherler sakladığını, açığa çıkarmak için biraz ilgi ve sevginin yeterli olabileceğini gösterdin. Ben öğretmen olmayı seninle öğrendim.” demişti.
Okudukça Azalmak
Dünya tarihinde olduğu gibi tarihimizde de öğretmenlik mesleği konumu daima korunan meslekler arasında olmuştur. Öğretmenler her zaman el üstünde tutulmuştur. Ulu önderimiz Atatürk’ün gittiği sınıfta, öğretmenin kürsüye geçmesi isteğini yerine getirmemesi ve en arkaya oturup “Hayır, siz yerinizi alınız, dersinizi veriniz. Sınıfında bir öğretmen cumhurbaşkanından daha büyüktür.” demesi bunun en büyük örneğidir. Dinimize göre de öğretmenlik çok kutsal bir meslektir. İlk ayetimizin “Oku” olması Allah’ın bizden kitapları, ağaçları, kuşları, dünyayı, evreni ve okunabilecek ne varsa okumamızı istemesidir. Bu ayet Allah’ın bizi bu dünyaya araştırmak ve öğrenmek için gönderdiğinin kanıtıdır. Peygamberimiz de sadece peygamber değil aynı zamanda öğretmendir. Peygamberimiz daima eğitime çok önem vermiş ve bunu yaptıklarıyla da tescillemiştir. Çünkü o, Bedir Savaşı’nda esir aldığı müşrikleri bile 10 Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmesi şartıyla serbest bırakmıştır. Cahiliye döneminde bile eğitim ve öğretmen bu kadar önemliyken günümüzde okudukça öğretmenlere karşı saygımızın azalması oldukça ilginçtir. Zamanında bize söylenen “İnsan okudukça yücelir.” sözü ya yalandı ya da biz yücelmeyi başkalarının omuzlarına basarak yükselmek sanıyorduk. Yoksa bu nankörlük toplumumuza ve bize böyle güzel örnekler bırakan atalarımıza yakışmıyor. Atalarımıza yaraşır bir şekilde yaşamak için, en başta da ilerleyip yol almak için öğretmenlerimize gereken saygı ve sevgiyi göstermeliyiz. Kendi hayatlarını ikinci plana atıp bizlerin geleceği için uğraşan öğretmenlerimizin yaptığı hiçbir fedakarlığı unutmamalıyız.
http://kitabıneksiksayfaları.com/f/gi̇tti̇kçe-değer-kaybeden-öğretmenli̇k-mesleği̇
YORUMLAR