Üç kıtada 600 yıl boyunca hüküm süren Osmanlı Devleti’nde misafirler her zaman çok büyük bir öneme sahiptir. Kendine has incelikleriyle misafirlerini ağırlayan ecdadımız; din, dil, ırk farkı gözetmeksizin evlerine gelen bütün misafirleri tanrı misafiri olarak düşünerek ağırlamışlardır. Hatta misafirperverliği öyle bir boyuta getirmişlerdir ki neredeyse misafir ağırlama üzerine bir sanat alanı ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti adeta bütün dünyaya misafire hürmeti öğreten bir okul haline dönüşmüştür. Atalarımız özellikle de Ramazan ayında misafir ağırlamak için birbirleriyle yarışır duruma gelmişlerdir. Zengin fakir demeden herkes evinde iftar vermek için çalışmıştır.
Unutulan Geleneklerimizden: Diş Kirası
Sarayda Ramazan ayı boyunca sürecek olan iftarlar tertip edilirdi. Bu iftar sofraları herkese açıktı. Kaynaklara göre Ramazan ayının ilk on gününde ayan ve mebusan reisleriyle birlikte heyet-i vükelayı padişah saraya iftar için davet ederdi. Saray dışında halkın, paşaların, zenginlerin de düzenlediği iftarlar vardı. İftarlar neşe içerisinde geçerdi. Ev sahibi, evine gelen misafirler iftarı yapıp teravihe gitmek üzereyken onlara kadife keseler içerisinde hediyeler takdim ederdi. Keseler içerisinde gümüş tabaklar, kehribar tespihler, Oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler, gümüş akçe veya altın paralar bulunmaktaydı. Paralar misafirin eline verilmeyeceği için altın ya da gümüş bir havlunun, mendilin veya bir kesenin kenarına bağlanır bu şekilde hediye edilirdi. Bu hediyeler “diş kirası” adı altında verilmekteydi. Yani ev sahibi misafirlerine “Zahmet edip evime geldiniz. Ben de, benim seçtiğim yemekleri bu akşam sizlere yedirerek dişinizi kiraladım. Sizler de bu sayede benim sevap kazanmama vesile oldunuz.” diyerek bir incelikte bulunurdu. Misafirler diş kiralarını aldıktan sonra "Kesenize bereket...", "Allah daha çok versin.", "Ziyade olsun." gibi dualarla evden ayrılırdı. Gerçekten takdir edilesi bir davranıştır. Bu naif davranış Ramazan ayının bereketiyle geldiğinin göstergesi olmuş, insanlar arasındaki bağları kuvvetlendirmiştir.
Altın Nohutlar
Sultan Mehmet dönemi sadrazamlarından Mahmut Paşa, hayırseverliği ve cömertliğiyle ün salmıştır. Her fırsatta yoksullara yardım eden Mahmut Paşa Ramazan ayında da kesesinin ağzını iyice açardı. Konağında verdiği yemekler içerisinde öyle bir yemek vardı ki bütün misafirler o yemeğin gelmesini sabırsızlıkla beklerdi. Yemek “nohutlu pilav”dır. Ama bizim bildiğimiz pilavlardan farklı olarak bu pilav, içerisinde altın nohutlar barındırmaktadır. Pişme sırasında paşa pilavın içerisine bu altın nohutları attırırdı. Misafirler de kaşıklarına altın nohutlardan gelme ümidiyle yemeklerini yerdi. İşte bu olay, hemen herkesin bildiği ve kullandığı bir atasözümüz olan “Kısmetinde olan, kaşığında çıkar.” sözünün doğmasına neden olmuştur.
Tarihimizdeki En Yüksek Diş Kirası
Tarihteki en yüksek diş kirası Sadrazam Yusuf Kamil Paşa’nın Sultan Abdülaziz’e takdim ettiğidir. Ramazan ayında diğer sadrazamlar gibi evinde iftar veren Sadrazam Yusuf Kamil Paşa’nın iftarına padişah da katılmıştır. Gelen konuklara, iftardan sonra diş kirası veren paşanın padişaha da diş kirası vermesi icap ediyordu. Yusuf Kamil Paşa’nın eşi Zeynep Hanım, bir gümüş tepsinin içine bütün mücevher, para ve tapularını koyarak iftardan sonra padişaha diş kirası olarak sunar. Bu hürmetten yeterince mutlu olan padişah “Kabul ettim hanımefendi, ben de bu hediyeleri size hibe ve iade ediyorum” diyerek tepsiyi geri verir. Fazla olarak da kendi göğsündeki Murassa Şefkat Nişanı’nı Zeynep Hanım’ın göğsüne takar.
Dinimizin bir getirisi olan ince düşünüş tarzını günlük hayatına uygulayan Osmanlı vatandaşları her zaman farklarını ortaya koymuşlardır. Yoksullara, “Durumunuz kötü olduğu için size para veriyoruz.” imajını vermemek için “Benim hayrıma vesile oldun.” diyerek maddi yardımlarda bulunmuşlardır. Bu onların onurunu kırmamak için düşünülmüş güzel bir harekettir .Böyle bir devletin torunları olduğumuz için kendimizle ne kadar gurur duysak az.
http://kitabıneksiksayfaları.com/f/osmanli-devleti̇’nde-i̇ftarlar
YORUMLAR