Bedelli askerliğin söz konusu edildiği her dönemde yüreğim daralır.
İşin psikolojik ve sosyolojik yönünü konunun uzmanlarına bırakıyorum. Evet, ihtiyaca binaen çıkarılan bedelliyi, vicdani retçiler, tembeller, hımbıllar, miskinler, milletin ruh ve mana kökünden uzakların ekmeğine yağ sürmek olarak görürüm.
Dünyada insana sunulan hayat nimetinin dertsiz, gamsız, rahat ve sükûn içinde geçirmek ne kadar mümkündür? Kime isabet eder bilemeyiz, ancak hayatın kendisinde ıstırap, çile, kahır, açlık, ölüm, yokluk, yoksunluk, hicran vardır; hatta bazen zindan da.
İnsanın yaratılış yasasının muhterem sayıldığı, bu yasaya ihanet edilmediği yerlerde hayır, huzur elbette var olacaktır; ancak aksi durumun söz konusu olduğu, yaratılış yasasının hiçe sayıldığı yerlerde, ‘cihatsız rahmet’ mümkün değildir.
Dünyanın neresinde olursa olsun nizam, intizam ve sulhun tesisi, fitne ateşinin söndürülmesi adına savaşa her an hazırlıklı olmak, çağın en teknik teçhizatına sahip bulmak gerekmez mi? Bunun için de düzenli, eğitimli, donanımlı askere ve askerliğe ihtiyaç bulunduğu aşikârdır.
Bir yanağına vuran zorbaya, diğer yanağını dönen ve ‘aman tatsızlık çıkmasın, barışımız bozulmasın, huzurumuz kaybolmasın’ diye yırtınanlar, zaman içinde elleriyle kendi şereflerini, izzetlerini düşmanın ayaklarının altına sererek zillet içinde yaşamanın gönüllü köleleri haline gelirler.
Milletin hürriyet ve saadeti, huzur ve refahı, ikbal ve istikbali; hâkim, kadir, kerim devletin bekası bedelli dekontuna değil, bedel ödemeyi göze alabilen bilgili, gayretli, fedakâr millet evlatlarının varlığına ve onların cenge hazır oluşlarına bağlıdır.
YORUMLAR