Her şehit haberi gazete manşetlerinde, 'Şehit Evine Ateş Düştü' diye yer alıyor.
Bugüne değin, hiç kimseden bu konuda itiraz işitmedim. Şehit evine niye ateş düşsün ki? Bir bedduadır, 'Evine ateş düşsün!' tabiri.
İçine veya yüreğine ateş düşmek, ise deyimdir. Onun da anlamı çok farklı.
Biz kendimizi bildiğimiz bileli: "Ya Rabbi bize, şehit olarak can vermeyi nasip eyle." diya dua ederiz, ancak bakınız bu yaşa eriştik, şehitlik nasip olmadı işte. Evet, şehitlik bir nasip işidir. İnsan için nasip olarak telakki edilen şey, nasıl olur da evlere ateş düşürür veya öyle söylenir?
İslam'ın büyük muzaffer komutanı Halit Bin Velit, şehit olmak için can atarak sayısız cenge girer, ne var ki, Allah şehadeti kendisine savaş meydanlarında nasip etmez ve doksan küsür yaşında iken yatakta son nefesini vermek için günler, saatler sayar.
Rivayet odur ki, Hz. Halit bin Velit, sekarat anında çocuklarına seslenir: "Kaldırın beni ayağa, yatakta murdar develer gibi böğürerek mi öleyim, kaldırın beni; getirin kılıcımı, kalkanımı, zırhımı kuşandırın beni." der. Büyük bir sıkıntıyla kaldırırlar yataktan, giydirirler zırhını, kuşandırılar kılıcını ve ayakta öylece teslim eder ruhunu.
Şehitlik şereftir, izzettir, fazilettir; bir fani için, dünya ve ahirette yüceler yücesi bir makamdır. Onun için, zinhar şehidin evine ateş düşmez, düşemez. O nedenle şehit ile şehidin evine ateş düşme tabiri, hem dilimiz, hem dinimiz açısından asla yan yana gelemez.
YORUMLAR