Ülkemiz üç kıtanın birleştiği yerde ve kenar kuşak üzerinde yer almaktadır. Bu sebepten tarih boyunca birçok kavimlerin göz diktiği stratejik konuma sahiptir. Özellikle, Dünya devlerinin geliştirmiş oldukları uzun menzilli silâhlara rağmen, bu önemini korumaktadır. Şurası açık olarak ortadadır ki, gerçek zafer piyadenin silahının ucundadır. Ayak basarak almadığınız yerler asla sizin değildir. Bunun en açık örneğini, Suriye’de görmekteyiz. Değişik ülkelerin yaptıkları bombardımanlara rağmen, o alanlara sahip olunamamaktadır. Kara güçlerinin elinde zafer ortaya çıkmaktadır. Orta Doğu’da gözü olan güçler ise, kendi kara kuvvetleri yerine vekâleten yerel güçleri kullanmaktadırlar. Daha önce de üzerinde durduğum gibi, Orta Doğu’daki bütün olaylardan Türkiye birinci derecede etkilenmekte, dışarıda kalamamaktadır.
Soğuk savaşın sürdüğü, ikinci dünya savaşı sonrasında, NATO’ya girilmesi ile birlikte, Ülkemiz, ABD ve Batı için Orta Doğu’da SSCB karşı bir karakol görevini üstlenmiş olarak bulunuyordu. Fakat, Dünya konjonktüründeki değişmeler sonucunda, Ülkemizin stratejik konumunun azalmasından değil, iki kutuplu dünyadan bu günkü duruma geçiş olarak ortaya çıkmaktadır. Rusya Federasyonu ile beraber, soğuk savaş sona ermiş ve bir kapalı kutu halinde olan, SSCB’nin eski gücü de kalmamıştır. Daha doğrusunu ifade etmek gerekir ise, soğuk savaş döneminde, Rusya’nın gücü dışarıdan görüldüğü gibi değildi. Sovyetler Birliğinin dağılması ile, Dünya tek kutuplu hale gelmiştir. Yalnız, Çin’in büyük bir güç halinde ortaya çıkışı ise, dengeleri çok değiştirmiştir. Bu tehlike karşısında, ABD ve Rusya’da bir yakınlaşmanın olduğunu görüyoruz. Fakat, Dünyanın nimetlerini taksim etme bakımından rakip olan bu iki devletin, birbirlerine ne derecede dost oldukları veya olabilecekleri hususuna şüphe ile bakmak gerekir. Bugün Dünya üzerinde, gerçek ittifaklara veya savunmada beraber hareket edebilme durumuna rastlamak mümkün değildir. Dünya devlerinin, nimetleri paylaşmak ve hinterlantlarını genişletmek bakımında ileriye yönelik planları olmasına rağmen, Dünya siyaseti kaypak bir zemin üzerindedir. Bunun içinde Ülkemiz bu durumlardan fazlaca zarar görme riski içinde veya diğer değimle tehdidi altındadır. Özellikle, Orta Doğu’nun enerji rezervlerine göz diken, ABD ve batılılar Orta Doğu’yu karıştırmaktadırlar. Bunlara ilâve olarak, İsrail’in geleceği bakımında da Orta Doğu daha da karışık olarak ortaya çıkmaktadır.
Şu anda Türkiye ister, istemez Orta Doğu bataklığı içindedir. Bunlara ilâve olarak, ABD ve Rusya tarafından kurulmak istenen, Güney sınırlarımızdaki devlet de bir tehdit unsuru olarak ortada bulunmaktadır. NATO’ya rağmen, Batı ve ABD, Güney sınırlarımızdaki oluşumu desteklemektedir. Gerek Barzani ve gerek PYD’nin lideri Salih Müslim, müstakbel iktidarlarının sarhoşluğu içinde, kullanıldıklarının farkında değillerdir. Kanaatime göre, dibe vurmadan akılları başlarına gelmeyecektir. Belki de bu söz bile onlar için hafif kalacak, dibe vursalar bile, Müslüman Ülkeler olarak, Batılılara hizmet etmek, onlar için gurur vesilesi olacağa benzemektedir.Genetiklerine bile işlemiş olan mezhep, tarikat ve etnik ayrışmalar başlarını döndürmüş ve kendi dininden olanları bir tarafa onları düşman belleyerek; Batılıların safında yer almaktadırlar. Batılıların etkisiyle Araplarda 17. Yüzyıldan itibaren başlayan Türk düşmanlığı en yüksek seviyesindedir. Dış siyasetimizde yapılan hatalarda bunu desteklemekte ve Araplar, Türkler yerine batılıları tercih etmektedirler. Saygılarımla.